Makale
“Atatürkçülük” yahut “Kemalizm”e tam olarak nasıl bakmalıyız?
Tam olarak şöyle bakmalıyız:
1-EÅŸhedu En Lâ Ä°lahe Ä°llallah Ve EÅŸhedu Enne Muhammeden Abduhu Ve Resuluhu. Åžehadet ederim ki Allah’tan baÅŸka ilah yoktur ve Muhammed O’nun kulu ve elçisidir.
2-“Atatürk Ä°lke ve Ä°nkılapları” denilen müktesebatı tartışılmaz hakikat ve deÄŸiÅŸmez hayat nizamı olarak görmek, Kelime-i Åžehadet’i reddetmektir. Bir lidere yücelik atfederek onun heykellerini dikmek ve o heykellerin önünde saygı duruÅŸunda bulunmak, Mekke müşriklerinin putperestliÄŸini hatırlatıyor. Mekke müşrikleri Allah’a inanıyorlardı (Abdullah ismi onlarda da vardı), fakat O’nun yeryüzündeki otoritesini tanımıyorlardı. Yeryüzünde rab olarak putları ve onların temsil ettiklerini kabul ediyorlardı. Aynı ÅŸey.
Mustafa Kemal putlaÅŸtırıldı derken mecaz yapmıyoruz. Bayağı putlaÅŸtırıldı. Kendisine raÄŸmen deÄŸil, bizzat kendi iktidarı döneminde, kendi arzusuyla, bizzat kendi kontrolünde. “Atatürkçülük” yahut “Kemalizm” kesinlikle bir putperestlik projesidir. “Türkler Allah’ı bırakıp Atatürk’e tapsınlar” denilerek yola çıkılmıştır. “Ne mutlu Türküm diyene” ÅŸiarı, “Elhamdülillah Müslümanım”a alternatif niyetiyle yükseltilmiÅŸtir.
5 AÄŸustos 1935 tarihli Cumhuriyet gazetesinde “Peçesini atan Türkiye” baÅŸlıklı bir haber: “Atatürk yarım bir ilahtır; Türklerin babasıdır. Hiçbir Devlet ÅŸefi için hayatında bu kadar heykel dikilmemiÅŸtir. Ne Mussolini’nin, ne Hitler’in, ne de Lenin’in anıtları onunkilerle ölçülemez.”
4 Ocak 1934 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesinde Aka Gündüz imzalı bir ÅŸiir müsveddesi: “Atatürk’ün tapkınıyız. HerÅŸey (O)’dur. Her yerde (O) var...”
Kemalettin Kamu’nun hezeyanı: “Ne örümcek ne yosun / Ne mucize ne füsun / Kâbe Arabın olsun / Bize Çankaya yeter.”
Yusuf Ziya Ortaç’ın Mustafa Kemal tasavvuru: “Yoktan var ediyor Tanrı gibi her ÅŸeyi.”
Behçet Kemal ÇaÄŸlar’ın “Bizim Mevlut” saçmalığı: “Gök kubbenin altında birden dize gelerek / Gel ey 19 Mayıs, eÅŸsiz sabah, merhaba! / Ey Samsun’da karaya çıkan ilah, merhaba!...”
Beterin beteri var. Bu da Betin’den: “Atatürk ekber! Atatürk ekber! Ancak O var: Atatürk!”
YaÅŸar Nabi’nin ‘sanayi dini’ beyannamsi: “Motorların ÅŸarkısı olsun yeni bestemiz, / Yeni din ezanları minareler yerine / Bulutları püskürten bacalardan okunsun... / Ceddimiz nasıl önce tapardıysa ateÅŸe / Öyle Cunhuriyetle doldurduk kalbimizi.”
Mustafa Kemal’in resimlerini her yere asmak, büstlerini her yere koymak, heykellerini her yere dikmek, ismini her yere vermek, mezarındaki deftere ona hitaben bir ÅŸeyler yazmak, kendisine mütemadiyen baÄŸlılık bildirmek, “Ulu Önder” ve “Ebedî Åžef” diye konuÅŸmak, yukarıdaki iÄŸrenç metinlerle beraber düşünülmeli ve bütün bunların “yeni din” projesine ait unsurlar olduÄŸu idrak edilmeli.
3-ÇeliÅŸkilerin bini bir para: Mustafa Kemal “Cumhuriyetçiyiz” dedi ve fakat cumhura korkunç ıstıraplar çektiren bir diktatörlük kurdu. “Halkçıyız” dedi ve fakat halkı memurlara, bürokratlara, sermayedarlara ezdirdi. “Fikri hür, vicdanı hür” nesiller yetiÅŸtirmekten bahsetti ve fakat fikirlere ve vicdanlara zincir vurmaya çalıştı. Kendisi gibi düşünüp inanmayan ve bunu izhar eden kimseler polis ve askerleri tarafından derdest edildi, iÅŸkenceden geçirildi, zindana atıldı, sürgüne gönderildi, yoksulluÄŸa terk edildi veya öldürüldü. Ele güne karşı demokrat görünmeye yeltendiÄŸi olduysa da tek parti despotluÄŸuna bir türlü kıyamadı. Siyasi rakiplerini ve potansiyel rakip olarak gördüklerini acımasızca tasfiye etti. Kendisini omuzlarında yükselten silah arkadaÅŸlarına bile kıyabildi. Ardından gelenler ABD ile Sovyetler arasındaki SoÄŸuk SavaÅŸ’ın gereÄŸi olarak çok partili sisteme geçtiler ve fakat her partinin “Atatürk”e baÄŸlı kalmayı taahhüt etmesini ÅŸart koÅŸtular. Çok partinin neticede tek parti (CHP) olması ve “Atatürk’ün çizdiÄŸi yol”dan sapmaması için gerekli yasal ve askerî tedbirleri aldılar. “Atatürkçü deÄŸil” diye partiler kapattılar, “irticaı hortlattı” diye hükümetler devirdiler, halkın seçtiÄŸi bir baÅŸbakanı ve iki bakanını asmaktan bile çekinmediler.
4-CHP’li despotlar Mustafa Kemal’e “Atatürk” ismini verdiler diye biz kendisini bu isimle anmak zorunda deÄŸiliz. “Atatürk” demek Türk’ün atası demek. O ismi cân-ı gönülden telaffuz eden bir Türk, cumhuriyetin ilanını Türk tarihinin miladı olarak kabul etmiÅŸ olur. Türk’ün varlığını “Atatürk Ä°lke ve Ä°nkılapları” denilen müktesebatla kaim olarak gördüğünü ifade etmiÅŸ olur. Ä°slami geçmiÅŸten kopmakta bir mahzur görmediÄŸini beyan etmiÅŸ olur. Nitekim kendilerini “Atatürkçü” yahut “Kemalist” olarak tanımlayanlar genellikle cumhuriyet öncesini reddeder, ondan tiksintiyle bahseder, Ä°slamiyet’le ÅŸu veya bu sorunlarını faÅŸ etmekten de geri durmazlar. Ä°slamiyet’le sorunlu olmak iÅŸin tabiatında var.
5-Mustafa Kemal, Ä°slamiyet’le çözemediÄŸi sorunları olan bir Frenk mukalliti (Batı taklitçisi) idi. KurduÄŸu devlet de öyle oldu. “Milli Mücadele” yahut “KurtuluÅŸ Savaşı” diye anılan süreçte Ä°slam’a iltifat ediyor gibi görünmesi tamamen takiye idi. Åžartlar müsait hale geldiÄŸinde vahye / Kur’an’a karşı tavrını açıkça ortaya koydu. Meselâ, bir konuÅŸmasında, kurduÄŸu devlet düzenini anlatırken, “Biz ilhamlarımızı gökten ve gaipten deÄŸil doÄŸrudan doÄŸruya hayattan almış bulunuyoruz” dedi. Bakara suresinde geçen “Onlar ki Gaib’e inanırlar…” ifadesine atıfta bulunarak siyasi ve içtimai yapının Ä°slamî geçmiÅŸine sünger çektiklerini ifade etti.
Kazım Karabekir PaÅŸa’nın anılarından öğreniyoruz ki daha cumhuriyetin ilanından bile önce baÅŸlamıştı din aleyhinde konuÅŸmaya. ArkadaÅŸlarıyla baÅŸ baÅŸayken şöyle cümleler kurarmış mesela:
“Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkumdurlar!”
“ArapoÄŸlunun yavelerini (uydurmalarını) TürkoÄŸullarına öğretmek için Kur’anı Türkçeye tercüme ettireceÄŸim ve böylece de okutacağım. Ta ki budalalık edip aldanmakda devam etmesinler!”
“Hocaları toptan kaldırmadıkça hiç bir iÅŸ yapamayız.”
KurduÄŸu devletin okullarında okutulan “Medeni Bilgiler” kitabı vasıtasıyla, yeni nesillerin Ä°slam’dan uzak durmalarını saÄŸlamaya çalıştı. Kendi el yazısıyla yazıp o kitaba koydurduÄŸu cümlelerden bazıları şöyle:
“Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. (Bu din) Türk milletinin milli rabıtalarını gevÅŸetti; milli hislerini, milli heyecanını uyuÅŸturdu... Türk milletini, Allah için, Peygamber için topraklarını, menfaatlarını, benliÄŸini unutturacak, Allah’la mutevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beÅŸiÄŸinde uyuttular.”
6-Yukarıdaki cümlelerinden anlaşılacağı üzere, Mustafa Kemal, Müslümanlığın Türklere yakışmadığını düşünüyordu. Müslümanlıkla deÄŸil Ä°slam öncesi Türk uygarlığı (veya “7000 yıldır Türk” dediÄŸi Anadolu’daki Etilerin, Sümerlerin uygarlıkları) ile iftihar edilmesini istiyordu. Zaten Müslüman bir halkı “ümmetten ulusa” taşımayı gaye edinmiÅŸseniz, o halkın Ä°slam öncesi uygarlığına vurgu yapmanız, o halkı o uygarlıkla iftihar eder hale getirmeye çalışmanız gerekir.
“Atatürk MilliyetçiliÄŸi ırk esasına dayanmaz” denilip durulur, fakat Mustafa Kemal’in “asil kan” retoriÄŸine ırkçılıktan baÅŸka bir izah getirmek mümkün olmasa gerek. Hele, kafatası incelemelerine itibar ettiÄŸi de biliniyorsa…
7-Mondros Mütarekesi ve Sevr kâbusundan mütevellit yenilgi psikolojisi ağır basmasaydı veya 1919-1923 yıllarındaki bazı hadiseler farklı cereyan etseydi, Mustafa Kemal takiyeyi sürdürebilir, “Atatürk” olma hevesini bastırıp bir Ä°slam kahramanı gibi görünmeye devam edebilir, halifenin sadrazamı veya Ä°slami bir cumhuriyetin reisi olabilirdi. Batı’yla baÅŸ etmenin asla mümkün olamayacağı kanaati 1921’den itibaren görüştüğü iÅŸgalci Ä°ngiliz yetkililerinin konuÅŸmalarından çıkardığı sonuçlar (mesela bazı ÅŸartlar altında “bağımsız” bir Türk devletine izin verilebileceÄŸi intibaı) ile birleÅŸince, türlü çeÅŸit manevralarla astığım astık kestiÄŸim kestik diyebileceÄŸi bir otorite de kazanınca, “ümmetten ulusa” giden ve zaten kendi meÅŸrebine de uygun olan yolu tercih etti.
8-Kemalist literatürde şöyle bir cümle geçer: “Batılı gibi olmalıyız ki Batı bizi kendinden sayıp sömürülecek bir ülke gözüyle bakmasın.” Bunu Ä°smet PaÅŸa’nın bir tesbitiyle biraz açalım: Ä°smet PaÅŸa, Hıristiyan Macarların ve Bulgarların bizimle aynı safta Ä°tilaf Devletleri’ne karşı harp etmelerine raÄŸmen iÅŸgale uÄŸramadıklarına dikkat çekiyor ve bize istiklal verilmemesinin Ä°slam olduÄŸumuzdan ileri geldiÄŸini belirterek “bugün kendi kuvvetlerimizle yıllarca uÄŸraÅŸarak kurtulduksa da Ä°slam kaldıkça müstemlekeci devletlerin ve bu arada bilhassa Ä°ngilizlerin daima aleyhimizde olacaklarını ve istiklalimizin de daime tehlikede kalacağını” söylüyordu.
Mustafa Kemal de Ä°ngilizlerle ilk temaslarından sonra Enver PaÅŸa’ya yazdığı bir mektupta şöyle diyordu: “Ä°ngilizlerle anlaÅŸtığımız takdirde Ä°slam dünyasının hiçbir yerinde Ä°ngilizler aleyhinde tezviratta bulunmayacağınızı taahhüt edin.” Bu cümle, kurulacak olan yeni devletin psikolojik sınırlarını da ortaya koyuyordu: Ä°slam dünyası ile ilgili davalardan vazgeçilecek, dünya sisteminin lortları zinhar rahatsız edilmeyecek, ne surette olursa olsun onların yoluna çıkılmayacak ve bu sayede cumhuriyet payidar olacak! Nitekim Mustafa Kemal diyordu ki: “Biz panislamizm yapmadık; belki yapıyoruz, yapacağız dedik, düşmanlar da yaptırmamak için bir an evvel öldürelim dediler. Panturanizm yapmadık; yaparız, yapıyoruz dedik, yapacağız dedik ve yine öldürelim dediler. Bütün dava bundan ibarettir. Biz böyle yapmadığımız ve yapamadığımız mefhumlar üzerinde koÅŸarak düşmanlarımızın adedini ve üzerimize yaptıkları baskıları artırmaktansa, hadd-i tabiîye, hadd-i meÅŸrûa rücû edelim. Haddimizi bilelim.”
Binaenaleyh, “Kemalist” rejimi benimsediÄŸimiz anda emperyalistler tarafından haddimizin bildirildiÄŸini kabul ve onların tayin ettiÄŸi haddi aÅŸmayacağımızı taahhüt etmiÅŸ oluruz. “Atatürkçülük” yahut “Kemalizm”in anti emperyalistliÄŸi yalandır.
9-Mustafa Kemal’in ‘anti’liÄŸi her ÅŸeyden evvel Ä°slami müktesebata idi. Mukaddes bir mirasmış gibi takdim edilen “ilke ve inkılaplar”ının hülasası milletin Ä°slami kimliÄŸini bütün itikadi, fikrî, ilmî, edebî ve de ÅŸeklî özellikleriyle ‘tedavülden kaldırmak’, en azından mümkün mertebe tahrip etmektir. “Atatürkçülük” denilen ÅŸeyi imal edenlerin nihai gayesi de Allah inancının yerine “Ulu Önder” yahut “Ebedî Åžef” kültünü koymaktı.
10-"Ãœmmetten ulusa” geçiÅŸ Anadolu’yu Frenklerin askerî iÅŸgalinden -ama sadece askeri iÅŸgalinden- kurtardıysa da, memleketi selamete çıkarmadı. Bilakis, Kemalist rejimin acayiplikleri, meselâ “Ä°slam Milleti” anlayışını terk edip farklı ırklardan Müslümanların hepsini “Türküm” demeye zorlamak ve üstelik Türklüğü Ä°slam’dan soyutlamaya çalışmak, memleketi trajediden trajediye sürükledi. Türkiye Cumhuriyeti’nin en trajik sayfalarını bizzat Mustafa Kemal yazdı ve bizzat yazmadıklarına da ilham kaynağı oldu. Åžeyh Said liderliÄŸindeki Ä°slami içerikli Kürt ayaklanması ile Dersim Ä°syanı’nı kaçınılmaz kılan zulümler, o ayaklanmaları bastırmak adına çoluk-çocuÄŸun dahî hunharca katliamdan geçirilmesi, Mustafa Kemal’in otoritesi altında gerçekleÅŸmiÅŸtir. PKK’yı doÄŸuran ÅŸartlar (akıl almaz zulümler) ve 30 yıldır neredeyse hiç durmadan akan kan da “Atatürkçü” yahut “Kemalist” taassuptan kaynaklanıyor. Bugün Kürt Meselesi’nin çözülebileceÄŸine dair bir umut doÄŸduysa, o taassubun yavaÅŸ yavaÅŸ terk edilmesi sayesindedir.
11-Cumhuriyet tarihi boyunca dünya siyasetinde neredeyse hiç esamemizin okunmamasının sebebi de “Atatürkçülük” yahut “Kemalizm”den baÅŸka bir ÅŸey deÄŸil. “Cumhuriyet Ä°deolojisi”nin temelindeki aÅŸağılık kompleksini, ümmet düşmanlığını, “Batı her ÅŸeye kadirdir, onunla baÅŸedilemez” anlayışını aÅŸmaya baÅŸladığımız içindir ki ÅŸu son birkaç yıldır dünya siyaset sahnesinde ciddi bir varlık gösterebiliyoruz.
12-En önemlisi: Batı’nın ÅŸerrinden korunabilmek için Batılı olma saçmalığında en ‘veciz’ ifadesini bulan acayip ‘mefkûre’nin ‘ÅŸizofrenliÄŸi’ ve BatılaÅŸma devrimini kutsarken aynı zamanda antiemperyalistlik taslayan “Atatürkçü” yahut “Kemalist” çevrelerin muztarip olduÄŸu inanılmaz kafa karışıklığı zaman içinde maalesef toplumun hatırı sayılır bir kısmına da sirayet etti. Tabir caizse ‘biraz mümin biraz münafık ve müşrik, biraz yerli biraz yabancı, biraz ümmetçi biraz Arap yahut Kürt düşmanı (duruma göre Türk düşmanı), biraz delikanlı biraz kaypak, biraz güzel biraz çirkin’ kalabalıklar oluÅŸtu. Toplumsal bir ÅŸizofreniye yol açtı “cumhuriyet ideolojisi”.
13-Mezkûr ideoloji hakikatsizliktir ve kalplerin süruruna, toplumsal barış ve huzura manidir. Uluslararası nüfuza ve genel olarak terakkiye de manidir. Düşmanın elinden zor kurtulmayı destanlaÅŸtıran (üstelik o sürecin hikâyesini binbir yalanla tahrif edip bütün ÅŸan ve ÅŸerefi Mustafa Kemal’in hanesine yazan, onca kahramanı bozuk para gibi harcayan) ve geri çekilebileceÄŸimiz son noktaya kadar geri çekilmeyi idealleÅŸtirerek bunu ulaÅŸabileceÄŸimiz en uzak hedef gibi gösteren bir ‘resmi ideoloji’den kimseye hayır yok.
14-Hülasa, Mustafa Kemal ve arkadaÅŸlarının kurduÄŸu rejimde vahyin inkârı var, Batı karşısında ‘haddini bilmek’ var, düşmanla özdeÅŸleÅŸmek var, kiÅŸi kültü var, despotluk var, diktatörlük var, ırkçılık var, katliamcılık var. Kendilerine “Atatürkçü” yahut “Kemalist” diyenler bunları ya tasvip ediyorlar veya ÅŸartlar deÄŸiÅŸtiÄŸi için bunları tevil etmeye çalışıyorlar. Tevil etmek için istedikleri kadar uÄŸraÅŸsınlar, “cumhuriyetin kuruluÅŸ ideolojisi”ni ve o “ideoloji”nin tatbikatını asla aklayamazlar.
15-Dileyen kendi evinin duvarlarına Mustafa Kemal’in resmini asabilir, kendi odasına büstünü koyabilir, kendi bahçesine heykelini dikebilir ve isterse Mustafa Kemal’e tapabilir; fakat “Atatürkçülük” yahut “Kemalizm”i herkese zorla kabul ettirme gayretine daha fazla tahammül etmek mümkün deÄŸil. “Atatürkçülük” yahut “Kemalizm” resmi ideoloji olmaktan çıkarılmalı (ortalık yerdeki heykeller filan da kaldırılmalı) ve hatta bu ideolojinin yol açtığı tahribat için halktan resmen özür dilenmeli.
16-“Atatürkçü” yahut “Kemalist” olmak şöyle dursun, formalite icabı ve inanmayarak da olsa öyle görünmekten, yukarıda anlattığımız fenalıklar yokmuÅŸ gibi davranmaktan Allah’a sığınmak lazım.
17-Son söz, ilk söz: La İlahe İllallah, Muhammed Resulullah.
Yeni Akit
Henüz yorum yapılmamış.